MAHALLE BAĞLANTI YOLLARININ İMARA ALINMASI MAHALLE BAĞLANTI YOLLARININ İMARA ALINMASI ile ilgili detaylar için aşağıdaki linklere tıkl...           • MERKEZ MAHALLESİ 1232 PARSEL İMAR PLAN DEĞİŞİKLİĞİ MERKEZ MAHALLESİ  1232 PARSEL İMAR PLAN DEĞİŞİKLİĞİ 1232PARSELACIKLAMARAPORU G28D02D1C G28...           • DÖRTDİVAN BELEDİYESİ PARKE TAŞI DÖŞENMESİ YAPIM İŞİ PARKE TAŞI DÖŞENMESİ YAPIM İŞİ İHALESİ İLAN METNİNE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ...           • DÖRTDİVAN BELEDİYESİ DOĞALGAZ DÖNÜŞÜMÜ İŞİ İHALESİ DÖRTDİVAN BELEDİYESİ DOĞALGAZ DÖNÜŞÜMÜ İŞİ İHALESİ İLAN METNİ İÇİN...           • Dörtdivan Araştırmaları ve Halk Kültürü Sempozyumunun Duyurulması Dörtdivan Araştırmaları ve Halk Kültürü Sempozyumunun Duyurulması metnine ulaş...           • 15 TEMMUZ DEMOKRASİ VE BİRLİK GÜNÜ PROGRAMI ...           • İŞYERİ KİRALAMA İHALESİ   İŞYERİ KİRALAMA İHALESİ İLANI İÇİN TIKLAYINIZ....           • Dörtdivan Belediyesi Personel Limited Şirketi İşçi Alımı İlanı   Dörtdivan Belediyesi Personel Limited Şirketi İşçi Alım İlanına Ulaşmak İ&cced...           • İMAR PLANI DEĞİŞİKLİĞİ   İmar Plan Notlarında Düzenleme Yapılmasına İlişkin İmar Değişikliğinin Açıklam...           • İŞYERİ KİRALAMA İHALESİNE AİT İLAN   İŞYERİ KİRALAMA İHALESİNE AİT İLAN METNİNE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ....           
Atatürk

Paylaş
Facebook  Twitter  Stumbleupon  Delicious  Google
Faaliyet Raporu

Belediyemizin 2016 yılına ait faaliyet raporunu indirmek için tıklayınız.

Köroğlu

Kardeş Belediyemiz

DÖRTDİVAN KÜLTÜRÜ

DÖRTDİVAN KÜLTÜRÜ

Hasta Ziyareti

Hasta ziyareti bölgede önemli bir yer tutar. Hastanın moralinin yüksek olması gerekir. Onu akrabaları, komşuları ve tanıyanları ziyaret ederler. Ziyaret esnasında hastaya mutlaka bir şeyler götürmek adettendir. Hastaya götürülenler hastalık durumu da dikkate alınarak seçilirler. Hasta ziyaret edildiğinde “Geçmiş olsun, Allah iyilik versin” denildikten sonra onun moralini yükseltecek ve onu teselli edecek özlü sözler seçilir. Hasta ziyareti büyük sevap olarak kabul edilir. Bu tür ziyaretlerin insana verdiği başka mesaj ise, kendilerinin de bir gün hasta olabilecekleri ve sağlıklarına, kendi hallerine şükretmeleri gereğidir. Hasta ziyaretinde hastanın yakınlarına da “geçmiş olsun” denilir ve kendileri için yapabilecekleri herhangi bir şey olup olmadığı sorulur, onların gönülleri alınır, hatta yapılabilecekler için katkıda bulunulur. Dönerken hastaya ve yakınlarına tekrar geçmiş olsun denir, Allah’tan acil şifalar dilenir. Böylece hasta ziyareti tamamlanmış olur.

Asker Uğurlama

Bu kutlu görev için öncelikle askerlik muayenesi yapılır. Muayene bir seçimdir. Burada kimse evladına askerlik yapamaz diye “çürük raporu” verilmesini arzulamaz. askere gidecek olan delikanlı akrabaları tarafından yemeğe davet edilir. Böylece askere gitme bir düğün havası içerisinde kutlanır Asker adayının askere gideceği gün geldiğinde uğurlama yapılır. İşte buna “asker uğurlaması” denilir. Asker adayı bütün tanıdıklarına Allahaısmarladık der. Tanıdıkları da ona güle güle git, yolun açık olsun, şimdiden hayırlı tezkereler dönüşte mahsun etmesin diyerek hayır duada bulunurlar derler. Askere giden kişiye tanıdıkları para verirler. Bu paranın miktarı önemli değildir. Askere giderken verilen bu paraya “uğur parası” denilir. Asker evden ayrılırken arkasından su dökülür. Bu onun sağ-salim evine dönmesi dileğinin bir sonucudur. Böylece büyük bir coşku içerisinde aday askere uğurlanmış olur. Asker, vatani görevini tamamlayıp, evine ulaştığında sevinçle karşılanır. Evde tatlı bir telaş başlar, asker için yemekler hazırlanır. Askeri evinde akraba ve komşuları ziyaret ederler. Yani “Hoş geldin”e gedilir. Bu ziyareti gerçekleştirenlere kına başta olmak üzere, birer hediye paketi verilir. Özellikle “asker kınası”na büyük önem verilir. Burada kına sevinci ifade eder. Çünkü delikanlı askere gitmiş, vatani görevini tamamlamış ve sağ-salim evine dönmüş, hasretle bekleyiş bitmiştir. Bu asker kınasını sevincin bir ifadesi olarak kadınlar ellerine yakarlar.

Hacı Uğurlaması

Eskiden hacca gidecek kişinin yemek vermesi adettendir “hacı aşı dökülür” ya da kişi bütün komşuları bu yemeğe davet eder. Aynı zamanda yemeğin yenilmesi ile hacı adayı ile yemeğe katılanlar helalleşirler.Hacı adayının evine de hediyelerle gidilerek, güle güle gitmesi, hayırlısıyla gitmesi temennisinde bulunulur Hacca gidilip, hac görevi yerine getirilip dönüldükten sonra hacı olan kişinin evine hoşgeldine gidilir. Hacılar genelde yaşlı kişilerden oluştuğu için avuç içi öpülür. Buradaki anlayış kutlu emanetlere el sürülmesiyle ilgilidir. Haccın nasıl geçtiği sorulur. Haccın nasıl yapıldığı taze bilgilere dayalı olarak hacı tarafından anlatılır. Hacı olanlar birinci derecede akrabaları başta olmaz üzere, bütün tanıdıklarına hediyeler getirilir. Hoşgeldine gelenlere özellikle zemzem ve hurma ikram edilir. Hacı evinden ise, genelde namazla, tespih, takke, başörtüsü, yüzük ve kınadan oluşan hediye paketleri hoşgeldine gidenlere verilir. Hacca gidenlerin Hacılıklarını yadetmek için çevresindekiler tarafından “Hacı”, “Hacım”, “Hacı baba”, “Hacı anne” gibi tabirler adeta isimlerinin önüne geçer. Ya da isimleriyle başa getirilen Hacı tabiri birlikte kullanılır.

Aş dökme

 Hacca gidilirken veya hac dönüşü mevlitler okutulur ölenlerin hayırı amacıyla yemekler yapılır büyük sofralar kurulur.Genelde herkes davetlidir.Günümüzde devam eden yemekli davetlerden biri de Ramazan ayında İftarlar yapılır.ramazan ayında Dörtdivan tabiriyle "hali vakti yerinde olanlar" tarafından ikramlar yapılır, oruç açtırılır, mevlütler okutulur. Türk halkının klasik özelliklerinden olan misafire hürmet ve hizmet, Dörtdivanlılar tarafından en güzel şekilde uygulanan göreneklerden birisidir.Bilhassa dini bayramlarımızda çok belirgindir.Her aile misafirlerini yemek yedirmeden göndermez. "Bayramlarda dokuz karın" vardır.

Dini Gelenekler

Mübarek üç aylar insanların kendine dikkat etmeleri için bir fırsat olarak görülür. Bu üç ayların ilkini Recep, ikincisini Şaban ve üçüncüsünü Ramazan oluşturur. Recep ayı içerisinde huşu içerisinde Regaip kandili kutlanır. Aynı şekilde Miraç Kandili ise Recep ayı içerisinde kutlanır. Ramazan’ın başlaması ile manevi haz doruk noktasına ulaşır. Çünkü tan yeri ağarırken başlayan açlık akşam ezanına kadar sürer. İslamın beş şartından biri olan oruç ibadeti aklı başında ve sağlıklı herkese farzdır. Gece yemek yemek için kalkmaya sahur ya da temcit denir. Akşam oruç açmak içinse iftar tabiri kullanılır. İftardan sonra Ramazan boyunca yatsı namazı ile kılınan namaza ise, teravih namazı denilir. Yirmi rekat teravih namazıyla yatsı namazı birleşince otuz üç rekat namaz yatsı vaktinde kılınır. Bu ibadetler diğer zamanlardan daha büyük coşku içerisinde gerçekleştirilir. Ramazanda “iftara çağırma”, ya da “iftarcı alma” en önemli geleneklerdendir. Zengin Ramazan sofraları böylece davetlilerle daha da zenginleşir. Sahura kalkmak için davul çalınırdı. Özellikle çocuklar kendileri de büyükleri gibi oruç tutacaklarından sahura kalkarak geleceğe hazırlık yapmaktaydılar. Ramazan ayının her günü bir birinden önemlidir. Ancak kadir gecesi bütün gün ve gecelerden daha da önelidir. Bu gecede Allah ve kul arasındaki yakınlık en üst dereceye ulaşır. Ramazan bitmeden önceki son gün arife günüdür. Daha sonra ise, Ramazan Bayramı coşkuyla kutlanır. Aynı şekilde Kurban Bayramı’ndan bir önceki günde Kurban Bayramının arifesidir. Mübarek gün ve geceler Kurban Bayramıyla bitmez. Muharrem ayı içerisinde Hicri yılbaşı kutlanır. Yine aynı ay içerisinde Aşure gönü vardır. geleneksel olarak “aşure” pişirilir ve bütün komşulara dağıtılır.

Arefe = Köyün gelenek ve göreneklerine en bağlı oldukları şeylerden bir tanesi Arefe Günleri Atalarının mezarlarını ziyaret edilmektedir

İlk Namaz= üç ayların başladığı gün

Son Namaz = beraat kandilinin olduğu gün genelde KANDİL GECELERİ için söylenir. O gün herkes evde Cizleme, hevle, gözleme hazırlayarak köy halkına ev ev dağıtılırdı

Bayramlaşma = Köyde bayram namazı bitiminde camide. Herkes yaşına göre sıralanıp bayramlaşılır. Bu bayramlaşma köylünün birbirleri ile küslüklerinin veya kırgınlıklarının düzelmesini sağlar. Akrabalıklar guvvetlenir. Unudulanlar hatırlanır. (Bayramlarda, hoca bayramlaşma bitince dua ve niyazda bulunur. bayramlarda köy ve mahalleler arasında 1.gün birisini 2.gün diyer mahalleyi davet eder herkes evinde hazırladığı yemeklere buyur eder şimdilerde ise mahalle veya köy odalarında yapılan bayramlaşmalarda etli pilav ikram ediliyor


- Akarsuyun kir tutmadığına inanılır.

- Ay tutulmasında sala verilir,silah atılır, teneke çalınır.

- Ayak altı kaşınırsa, yola gideceyine inanılır.

- Baykuş öttüğünde kötüye işarettir.

- Birinin elinden makas, bıçak alınmaz.

- Boş beşik sallanmaz, aksi takdirde çocuğun karnı ağrıyacağına inanılır.

- Çocuk abıldar, bacaklarının arasından arkaya doğru bakarsa, misafir geleceğine inanılır.

- Çok yaşlı insanların sabı dişi çıkarsa, cennetlik olacağına inanılır.

- Çocuklu kadın umma olduğunda, yedi evden ekmek, yağa alınıp, kavrulur, yedirilirse, kadının iyeleşeceğine inanılır.

- Dilenciye tam ekmek verilmez, bölünerek verilir.

- Erkeklerin yolu kadınlar tarafından kesilmez.

- Eşikte oturulmaz.

- Evin önünde öten karganın ötmeye devam etmesine, kötü haber getireceğine inanılır.

-Çocuk süpürge ile evi süpürürse misafir geleceğine inanılır.

- Gaflet basınca, bir tasaya erileceğine işarettir.

- Gece aynaya bakılmaz.

- Gece çöp dökülmez.

- Gece sakız çiğnenmez, ölü eti çiğnenildiğine inanılır.

- Gece tırnak kesilmez.

- Göz değen insan kurban gözüyle yıkanırsa, rahatsızlığının geçeceğine inanılır

. - Güvercin avlanmaz, eti yenmez.

- Hamur yoğururken, dışarı sıçrarsa misafir geleceğine inanılır.

- Hıçkırık tutarsa, birinin andığına işaret sayılır “kim andıysa, koyversin denir.

- İki bayram arasında evlenmek iyi sayılmaz.

- Karaağaç kabuğunun nazardan koruduğuna inanılır.

- Kara kedi görünce uğursuzluk sayılır.

- Köpek uluması iyi sayılmaz.

- Kulak çınlaması birisince anılmanın alametidir.

- Kurt ağzı bağlanır.

Kurt Ağzı Bağlama: Kaybolan inek yada herhangi bir hayvanın kurt tarafından yenilmemesi için yapılır. İnek ya da diğer hayvanı kaybolan kişi kurt ağzı bağlayan kişiye gelir. Bu kurt ağzı bağlayan kişi ocaktandır, kendisinden öncekilerden el almıştır. Kurt ağzı bağlayacak kişi euzu besmele çeker. Niyet edilirken kurt, kuş lafzı yer alır. Hayvanın gitmiş olabileceği muhtemel yerler belirlenip sınırlandırılır. Burada havyanı kaybolan kişinin hayvanının nerede kaybolduğunu söylemesi esastır. Arazinin sınırları hayvanın kaybolduğu yer göre çizilir. Kuran-ı Kerimde Yasin Suresinin 8. ayetindeki “muk”, ya da Kevser Suresinin 3. ayetindeki “eb” kısmına kadar birisi okunur. Hayvanın gitmiş olduğu yerlerden birinin ismi söylenip bir ipe düğüm atılır ya da herhangi bir bez parçası düğümlenir. Böylece belirlenen sınırlar içerisine giren kurt kuşun ağzının bağlanacağına ve kaybolan hayvana kurtların zarar veremeyeceğine inanılır. Kaybolan hayvan bulunduğunda Yasin suresinin 8. ayeti “mahun”, Kevser suresinin 3. ayeti “ter” diye bitirilerek, önceden atılmış düğüm çözülür. Hatta kurt ağzı bağlatan kişiye hayvanını bulunca mutlaka haber ver, kut ağzını çözeyim, yoksa günah olur diye de uyarıda bulunulur.

- Kurt görenin işinin rast gittiğine inanılır.

- Kurt görmek uğur sayılır.

-Yolda tilki görüldüğünde canavar gördün denilir

- Kuyuya herhangi bir canlı düşerse, o kuyunun kırklanması gerekir, kuyudan kırk kova su atılır, böylece kuyunun temizlendiğine inanılır.Kırklama. Temizleme anlamına gelir. Mındar bir kuyunun temizlenmesi kırk kova su atılmasına bağlıdır. Ayrıca kırklanan kuyuya tuz ve kireç dökülür.

- Mezmelelik yerlere besmeleyle basılması gereğine inanılır.

-Gece karanlığında yaya giderken bismillah desdür ohruç denilir

-Kurbağaların siyil attığına inanılır.

- Sağ el avuç içinin kaşınması, para geleceğine, sol el avuç içinin kaşınması para gideceğine işarettir.

- Sağ göz seğirirse sağlığa, sol göz seğirirse, varlığa işaret sayılır.

- Tavşanın yoldan geçmesi uğursuzluk sayılır.

- Torundan torun gören kişinin cennetlik olacağına inanılır.

- Uğur böceğinin uğur getirdiğine inanılır.

- Yemek esnasında ekmek dilimi bitmeden başka ekmek dilimi bölünürse, aç birinin geleceğine inanılır.

-Çocukların yemesi için ekmek artıklaına arkasından ağlayacağı söylenir.

 - Yola gidenin ardından su dökülür.

- Yolcu giderken arkasından ev süpürülmez.

Bayramlar ve Bayramlaşma

Dini bayramların coşku ve heyecanı da başkaydı. Bayramdan bir gün önce bayram hazırlıklarına başlanılmış olurdu. Çeşitli yemekler hazırlanır, özellikle tatlılardan baklava yapılırdı. Arife günü temizlenmek ve arife suyuyla yıkanmak adettendi. Bayram sabahı erkenden kalkılır evin hanımları köyün çeşmeleriden zemzem niyetine içme suyu doldururlardı Abdest alıp sabah namazı kılındıktan sonra bayram namazı kılınır. Cuma namazlarında olduğu gibi bayram namazlarının kılındığı yer Dörtdivan merkez camisiydi.köye girişlerde çocuklar sıra sıra olur bayram namazını kılan büyükler köy girişinde sıra sıra olan coçuklara bayram çekeri kram ederlerdi Bayramlarda bayramlaşmayı biraz daha açarsak, hep büyüklere bayramlaşmaya gidilir. Onların elleri öpülür. Bayramlaşmaya gidilirken eskiden “öteberi” alınırdı. Bunlar fındık, fıstık, leblebi, şeker vb. şeylerden oluşmaktaydı. Şimdi ise bayramlaşma eskisinin acı bir görüntüsü haline geldi. Eğlenme, toplu halde gitme, böyle öteberi götürme yerini sade bir gidiş çikolata ve yaş pastaya bıraktı.

Bazı Hastalıklar ve Tedavi Yöntemleri

Günümüzde ise hastalıkların tedavisi, ilgili hastalık konusunda ehil insanlar tarafından yapılmaktadır. Hastalığı tedavi edene “ocak” denilmektedir. Ocak olan kişi büyüklerinden “el almış” kişidir. Burada “el alma” ve “el verme” söz konusudur. Bir kişinin belirli bir hastalığın tedavisi için büyüklerinden “el almış” olması gerekir. Bu bir çeşit “icazet”, yani “yetki, yeterlilik, iş yaparlılık” belgesidir. İlgili kişinin büyük ceddi kurşun döküyorsa, kurşun dökmek için birilerine, öncelikle çocuklarına “el vermesi” gerekir. Kurt ağzı bağlıyorsa, kurt ağzı bağlamak için el vermesi gerekir Ayrıca kırık, çıkık tedavi edenler, gözden dilleriyle taş, toprak çıkaranlar da o günün şartlarında halk hekimliği yapmaktaydılar. Birçokları bu hususta çoğu Tıp eğitim görmüş olanlardan pratikte daha ehil kimselerdi. Günümüzde sayıları iyice azaldı. Usta çırak ilişkisi çerçevesinde bakıldığında yetiştirecek çırak bulamaz oldular. Bu açıklamalardan sonra şimdi sırasıyla bazı hastalıklar ve tedavi yöntemleri üzerinde duralım.

Adak Adama

Çocuklar hastalandıklarında hastalıklarının geçmesi ve sağlıklarına kavuşmaları için türbelere adakta bulunulur. Buna “adak adama” denir. Çocuğun böylece iyileşeceğine inanılır. Bu adaklar bir türbeye yapıldığı gibi birden fazla türbeye de yapılabilir. Koç, koyun, yemeni vb. odaklar arasında yer alır. Mutlaka yerine getirilmesi gereğine inanılır. Eğer yerine getirilmemişse, kendisi için adama yapılan çocuğun başının sıkıntıdan kurtulmayacağı düşünülür. Belaların def’i ve hastalıkların men’i bu adakların bir an önce yerine getirilmesiyle bağlantılı görülür. Bu cümleden olarak çocuğun vücudunda kızarıklıklar meydana gelir. Bu hastalığa “gelince hastalığı” adı verilir. Gelincik hastalığının ilaç tedavisi ile geçmeyeceğine inanılır. Hastalığın geçmesi için aynı mahallenin üç Mehmet isimli hanesinden üç ayrı bıçak alınır. Bu bıçaklar bakır kap içindeki suya bir türbe ismi söylenerek konur. Suya konan bıçaklardan hangisi önce küflenirse o bıçak için adanın türbe ziyaret edilir. Bıçaklardan ikisi küflenirse iki türbe, üç küflenirse üç türbe ziyaret edilir. Bu şeklide bir uygulama ile hastalığın iyileşeceğine inanılır.

Nazara okuma

Nazar değmiş olan birinin üzerinden nazarın geçmesi için okuma işlemine “karşılama” denilir. Nazar değmiş olan kişi okuyan kişinin karşısına oturtulur. Yedi defa nazar duası okunur. Farklı nazar duaları bulunmaktadır. bu dualardan berisi Kuran-ı Kerim’de Kalem Suresinin 51 ve 52. ayetleridir: “Ve in yakadüllezine keferû leyüzlikûneke biebsârihim Lemmâ semi’z – Zikra ve yegûlûne inmehü lemecnûn. Vemâhü ve illâ zikrün lil’alemin”. Nazar değen kişiye dua okunduktan sonra tü tü tü diye üflendikten sonra kapıdan dışarı çıkda gel denir. Böylece nazar değen kişinin iyileşeceğine ve vücudunun yenceleceğine inanılır. Hatta nazar duasını okuyan ve nazar duası okunan kişilerin esnemeleri nazarın değmiş olduğuna ve dağılmaya başladığına işaret sayılır.

Gidiyen

İnsan vücudunun çeşitli yerlerinde, özellikle eller ve kollar üzerinde yara şeklinde pul pul olmuş kabarıklıklar bulunur. Bunlara gidiyen denir büyüklerinden el almış kişiler yaparlar. Eli olan kişi yarayı okuyarak kıyılar. Böylece hastalığın iyileşeceğine inanılır.

Korku

Bu tedavi yöntemi herhangi bir şekilde korkan kişiye uygulanır. Korkan kişiye “gardaş kanı” (kardeş kanı) adı verilen kırmızımtrak bir taş su içerisinde verilerek içirilir. Böylece korkmuş olan kişinin iyileşeceğine inanılır. Bu işlemin yapılmasında hiçbir ocak ya da el almış kişi söz konusu değildir. Herkes bu yöntemi gerçekleştirebilir. Ancak aşırı korku durumunda ölüm söz konusu olabilir. Buradan “ödü patladı” tabiri kullanılır. Bazı durumlarda erkek çocukların aşırı derecede korkmaları durumunda kısırlaştıklarına inanılmaktadır.Gardaş kanı içirilerek tedavisi düşünülenler normal bir şekilde korkmuş olanlardır.

Kupa Vurma

Sırtta ve omuzlara yel (ağrı) girdiğinde bu sıkıntıdan kurtulmak için uygulanan bir tedavi yöntemidir. Bardak ya da kupanın içerisine bir miktar kolonyalı pamuk konulur. Bardak ya da kupanın içerisindeki kolonyalı pamuk yakılır, hemen ters çevrilerek sırta vurulur. Bardak ya da kupa sırt ya da omuza vurulur. Böylece kupa omuz etini kendine doğru biraz çeker. Aynı anda birden çok bardak ve kupayla bu işlem gerçekleştirilir. Herhangi bir ocak ya da el almış kişiye ihtiyaç yoktur. Bu işlem herkes tarafından yapılabilmektedir. Daha sonra bu bardak ve kupalara yanlarına el bastırılarak sırttan alınırlar. Böylece sırttaki ağrılara karşı iyi geldiğine, ağrının geçtiğine ve sırtın rahatladığına inanılır.

Kurşun Dökme

Nazar değmesine karşı etkili yöntemlerden birisi kurşun dökmedir. Kurşun tavası içerisine bir miktar kurşun konulur ve bu kurşun tava içerisinde ateşte eritilir. Nazar değen kişi oturtulur, üzeri bir çarşafla örtülür. Başının üzerinde su bulunan bir kap tutulur. Bu kaba kurşun dökülür. Bu işlem üç defa tekrarlanır. Kurşunun döküldüğü sudan nazar değen kişinin yüzüne serpilir. Böylece vücudunun rahatlayacağına inanılır.

Sarılık Tedavisi

Bazı bebekler doğduklarında yüzleri sap sarı olur. Bu rahatsızlık sarılık olarak bilinir. Bebeğin yüzüne sarı bez örtülürse sarılığın gideceğine inanılır. Bunu herkes gerçekleştirebilir. Ancak sarılığın tedavisinde ocaktan olan birinin müdahalesi de söz konusudur. Ocaktan olan el almış birisi sarılık olan bebeğin dilinin altından hafifçe jilet ile keser, oradan bir miktar kan çıkar. Bu işleme “sarılık kesme” denir. Böylece çocuğun iyileşip sarılıktan kurtulacağına inanılır.

Siğil Kesme

Siğil daha çok eller üzerinde çıkmış katı şişkinliktir. Bu bir çeşit cilt üzerinde hastalıktır. Bir şekilde siğili olan kişinin siğilli kişinin siğillerinden tiksinmesi sonucunda siğilin bulaştığına inanılır. Siğilin tedavisi yöntemi ocaktan birisine okutulmasıdır. Ocaktan olan ve el almış kişi siğilli kişinin siğilini okuduğunda siğilin geçeceğine inanılır.

Sülük Tedavisi

Bazı dere, göl ve çeşmelerin oluklarında sülükler yaşamaktadır. Bacak ve kollardaki ağrılar için bu sülüklerden yararlanılır. Sülükler tutularak içine toprak ve su konulmuş bir kavanoza konulur. Böylece sülüklerin canlı kalması sağlanır. Sülükler kol ve bacakların ağrıyan yerlerine konur. Burada sülük ağrıyan yere yapışarak, kanı emer. Doyduktan sonra yapıştığı yerden kendiliğinden düşer. Böylece kolun bacağın ağrımasına neden olan kötü kan emilmiş ve hasta şifaya kavuşmuş olur. doymuş olan sülük kusmadan yeniden kol ve bacağa konulmaz. Burada sülüğün aç olması gerekir. Herhangi bir ocağa ve ele ihtiyaç yoktur. sülükle yapılan bu tedavi yöntemine “sülük tutturma” denir. Sülük tutturma işini kendine görev yapanlar eskiten mevcutmuş, sürekli tutturabileceği sülükleri varmış, ancak günümüzde bunu kendisine doğrudan iş edinmiş herhangi bir kimse bulunmamaktadır.

Yağmur Duası

Yağmurun yağması için en kayda değer iş “yağmur duası”dır. Bu yağmursuzluğun son bulup, yağmurun yağması için yapılan bir duadır. Bunun için önceden bir takım hazırlıklar yapılır. Dörtdivan ilçesinde kararlaştırılan gün kırklar erenler tepesine gidilir. Burada “horasan erenlerinden hoca ahmet yesevi 'nin talebelerinden birisinin yatırının yer aldığı rivayet edilen türbe kılıçlar köyü kuzkoy mahallesinin üstünde yer almaktadır.” Dörtdivan ,llçesinin bütün köyleri katılır ve köy köy yerleşirler yağmur duasına erkekler ve çocuklar katılırlar. Yanlarında getirmiş oldukları kurbanlık hayvanlar kesilir ,etli pilav pişirilir.pilav yendikten sonra ,ellerinin avuç içleri yere bakacak biçimde aşağı doğru sallayan erkekler ve çocuklar kırklar kaynağının bulunduğu kırlar türbesinin etrafını dolaşırlar bu arada taş toplarlar. Toplanan kırık taş cemaatle beraber bulunan hocalar tarafından okunarak çuvallara doldurulur. Daha sonra kuzköy'deki gölette bulunan suyun dibine dökülür. Taşların içinden suyun dibine batmayan taş varsa batırılmaya çalışılır bütün çabalara rağmen taşlar suyun dibine batmıyorsa duaların kabul olduğu algılanır. Bu güne kadar yapılan tüm yağmur dualarının kabul olduğu, duaya çıkan insanların oradan ayrılmadan yağmur yağması, türbenin önemini dahada arttırmaktadır. Ayrıca duanın yapıldığı gün kalabalığın çok olmasına rağmen kuyulardaki suyun hiç azalmaması dikkate değer bir başka konudur.

Kan Kardeşlik

Türkler’de dostluk ve arkadaşlık özel bir yer tutar. Çocukluk arkadaşlığı en sağlam temele dayanan arkadaşlıktır. İşte arkadaşlığın daha da pekiştirilmesi için çocuklar kollarını çizer, kanatır ve kollarının kanayan yerlerini birbirine sürerler. Böylece “gan gardaş” “kan kardeş” olurlar. Eski Türkçe’de “kang” baba demektir. Kardeşlik “kan Bağı” esasına dayanır, yani asıl kardeşler aynı babanın çocuklarıdır. Burada kanları birbirine karışmış, arkadaş olan çocukları, kanlarını birbirine karıştırarak kendilerini aynı babanın oğulları gibi görürler. Çünkü kan kardeşlik, normal arkadaşlıktan çok ileri bir dostluk anlayışının sonucudur. Normal arkadaşlar bozuşabilir, küsebilir, ancak kan kardeşlik ömür boyu sevinçte, üzüntüde kader birliği etmeyi gerektirir. Çünkü bu bir andlaşmadır. Aynı zamanda kan kardeş olanlar birbirlerini dost görmek ve birbirlerini hep desteklemek durumundadırlar. Kan kardeşlik çocuklukta başlar ömür boyu devam eder. Doğum Öncesi

Doğum öncesi

kadının hamilelik sürecini oluşturur. Hamile kadın için “gebe” tabiri kullanılır. Gebe olan kadına ağır işler yaptırılmaz, dinlenmesi sağlanır. Ağır yük kaldırıldığı takdirde bebeği düşürme tehlikesi söz konusudur. Bebeğin bu şekilde kaybedilebilme durumu için kadın “düşük yaptı” denilir. Zayi olan bebek için ise “düşük” tabiri kullanılır. Hamileliğin başlarında kadının canı çeşitli yiyecekler ister. Bu durumda mutlaka kadının isteklerinin yerine getirilmesi gerekir. Hamile kadının istekleri için “Aş yerme” tabiri kullanılır. Bu şekilde canı yiyecek isteyen hamile kadına “Aş yeriyor” denir.

1.2. Doğum Sonrası

Bebek dünyaya geldikten sonra, bebekle ilgili tatlı bir telaş başlar. Bunlar birbirini takip ederek devam eder. Çocuğa ad koyma, göbeğin atılması, çocuğun kırkının çıkarılması, Beşik içi, Köstek kesme, diş Bulguru ve sünnet sırasıyla gerçekleştirilir.

Çocuğa Ad Koyma

Çocuğa ad koymada genelde çocuk erkek ise dedesinin, kız ise ebesinin adı ön plana çıkar. Belirlenen isim çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunduktan sonra söylenir. Bölgede çocuklara konulan adlar Arapça, Farsça ve Türkçe adlar oluşturur. Türklerin İslam medeniyeti dairesi içerisine girmesi ile birlikte Arapça ve Farsça adlar Türkiye’nin bir çok yerinde olduğu gibi, köyde de yoğun olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu çerçevede Peygamber adları, Halife adları, onların eşlerinin adları, cennetteki ağaç ve ırmağa kadar çocuklara ad verildiği görülmektedir. Bunlar arasında yoğun olarak görülen erkek adları, Ahmet, Mehmet Mahmut, Hasan, Hüseyin, İbrahim, isa, Musa, Adem, Nuh vb. dir. Bayan adları arasında Hava, Fatma, Ayşe, Emine, Hacer vb.dir. Mesela çocuklarına Durmuş, Durdu, Doğan, Dursun, Yaşar gibi isimler verenler çocuklarının yaşamasını arzuladıkları için bu adları verirler. Önceden ölen çocuktan sonra bu adlar yeni doğan çocuklara verilmiştir. Ailenin en küçük son çocuğuna tekne kazıntısı diye hitap edilir.

Göbeğin Atılması

Bebek dünyaya geldiğinde göbekte dışa doğru bir parça bulunur. Bu parça belirli bir süre sonra göbekten düşer, buna “göbeği düşmek” denir. Bu parça bir bez ya da kağıt içerisine sarılır. Eğer erkek çocuğuna ait ise, bir cami duvarının dibine gömülür. Buradan bebeğin büyüdüğünde imanı bütün birisi olması murat edilir. Kız çocuğunun göbeği ise, ocak başına gömülür. Bundan murat ise, kızın büyüyünce evcimen olması, evine bağlı kalması, mutfağı ve ev işlerini sevmesi dileğidir.

Bebeğin Kırkının Çıkarılması

Bebek doğduktan sonra günleri sayılmaya başlanır. Yirmi günlük olduğunda yirmisi sayılır. Buna “yarı kırk” denir. İki boş kaba su dolu bir kaptan yirmişer kaşık su sayılır. Bu su sayla işini bebek erkek ise erkek, kız ise kız yapar. Anne ve bebek bu iki ayrı kaptaki su ile banyo edilir. Bebek kırk günü doldurduğunda kırkı sayılır. Buna “kırklama” denir Yirminci günde yapılan işlemler aynen kırkıncı günde de yayılır. Kırk basmasıyla ilgili bölümde de belirtildiği üzere, çocuk evden dışarı çıkarılır ve böylece “kırkı uçurulur”. Bundan böyle bebeğin dışarı çıkarılması ve misafirliğe götürülmesinde herhangi bir sakınca kalmaz. Gidilen evde kırkı uçurulan bebeğin yüzüne un ile kara sürülür. Bundan murat bebeğin nice günler görmesi, ömrünün uzun olması, yaşlanarak saçının ağarması düşüncesidir.

Beşik İçi

Çocuğun annesine hayırlı olması ve çocuğunu güle güle büyütmesi için akrabaları tarafından ziyaret gerçekleştirilir. Bu ziyaret için beşik içi tabiri kullanılır. Belirli bir gün tespit edilir, akrabalar çocuğun annesini ziyaret ederler. Ziyaret eden kadınlar bebeğe hediyeler götürürler. Bebeğin temel ihtiyaçları anneanne tarafından görülür. Bu şekilde ziyarete gelenlere yemek ikram etmek adettendir. Beşik içi bir evde ilk çocuk için yapılır. Daha sonraki çocuklar için yapılmaz.

Köstek Kesme

Çocuk yeni yürümeye başladığında ileri de daha iyi yürümesi, ayaklarının birbirine dolanmaması, bir yerlere takılıp düşmemesi için bazı işlemler yapılır. Öncelikle çocuğun iki ayağı iple birbirine bağlanır. Bu ip bir kişi tarafından kesilir. Bu işleme “köstek kesme” denir. Kösteği kesilen çocuk, ipin kesildiği yerde üç kez dolaştırılır ve önüne yumurta kalem defter konulur. Kösteği kesene bahşiş verilir. Kösteği kesilen çocuğun düzgün yürüyeceğine ve yere sağlam basacağına inanılır.

Diş Bulguru

Çocuğun ilk diş çıkarttığını gören hediye alır. Çocuğun dişlerinin çıkmaya başlaması ile ailesi tarafından diş bulguru yapılır. Yine önceden gün belirlenir. Akrabalar bu belirlenen günde diş bulguruna katılırlar. Burada bulgur kaynatılarak misafirlere ikram edilir. Ayrıca yemek verilir. Diş bulguruna katılanlar çocuğa hediyeler getirirler.

Sünnet Merasimi

Ad koyma, göbeğin atılması, kırkın sayılması, beşik içi ve köstek kesme erkek ve kız çocuklarda hep aynıdır. Erkek çocuklar fazladan sünnet yapılırlar. Erkek çocuğu belli bir büyüklüğe ulaşınca sünnet edilir. Eskiden köye gelen sünnetçiler çocukları sünnet ederlerdi. Bu sünnet için herhangi bir merasim düzenlenmezdi. Sünnetçi köye geldiğinde ilgililere sünnetçinin geldiği duyurulur, herkes çocuğunu sünnet ettirirdi. Şartların değişmesi, imkanların artması, sünnetlerin merasime dönüşmesine neden oldu. Sünnet gününün gecesi kına gecesi adıyla eğlenceler yapılır. Gündüz ise mevlit okutularak gül suyu ve lokum ikram edilir. Gelen misafirlere yemek verilir ve sünnet gezmesi yapılır. sünnet merasimine katılanlar hayırlı olsun, Allah büyük düğününü de göstersin diye baba ve anneyi tebrik ederler.

Kız İsteme:

Görücü usul nadir olmakla beraber, birbirine uygun görülen gençlerin ailelerine aracılar tavsiye ederler ve erkek tarafı gelin adaylarını belirlemek için düğün, nişan, mevlit gibi toplu bulununan yerlerde kızları görürler ve gelin adayını tesbit ederler, sonra kız tarfına kızlarını istemeye geleceklerini ima edecek şekilde misafirliğe geleceklereini haber verirler. Kız evindeki tanışmadan sonra konu açılır kız tarafı düşünme süresi ister ve bu süre içinde erkek tarafı hakkında araştırma yapar bu ara kız ve oğlan bir vesile ile birbirleri gösterilir ve görüşmeleri,tanışmaları ve elektirik almaları sağlanır. Bir kaç gün sonra kız tarafı uygun görürse dünürlük için kız evine aile büyükleri ile birlikte sözü geçen bir kaç kişi ile gidilir ve "Allah'ın emri, Peygamberin kavli ile" kız istenir. Kabül edilirse herkesin duyması için "Şerbet içme" günü belirlenir.Köylerde şerbet gününden sonra maddi durumu iyi olan aileler tüm köye veya eşine dostuna,akrabasına söz yemeği verir. Nişan için geline "nişan pırtısı"(giyecekleri)alınır.Nişan günü kız evinde her iki tarafın kadınlarının eğlendiği,oynadıkları yemekli bir eğlence daha yapılır.Geline takıları ve yüzükleri takılır.(Köylerde nişan merasimi fazla önemsenir.)Nişanla düğün arası kısa tutulmaya çalışılır çünkü nişandan sonra bayramlarda, panayırlarda, yayla göçlerinde nişanlıların birbirlerine koç, elbise ve benzeri hediye sunmaları adeti pahalıya malolmaktadır. Eskiden düğün köylerde çarşamba günü "sac koyma"adetiyle başlardı.Düğün zamanı köylerde düğün gününü belirlemek için düğünden belli bir süre önce erkek tarafı sırtlarında heybeleriyle hindi,pirinç baklava,çörek ve benzeri yiyeceklerle birlikte kız evine düğün gününü belirlemeye giderler oraya getirilen yiyecekler pişirilerek bulunanlara ikram edilir. Eğlence, oyunlar yapılırdı Buna "yavukluk"denirdi. Yavukluluk gününde damadın babasının ve misafirlerin ayakkabıları saklanırdı ayakkabılar bulunduğunda saklayan çocuklara bahşiş verilirdi Bu görenek günümüzde uygulanmamaktadır.

Düğün töreni:

Geçmişte köylerde "Sac koyma" ile başlayan düğün törenleri günümüzde Cuma günü başlamaktadır Cumartesi akşamı kız evinde kadınlar arasında "Gız kınası" denilen bir eğlence yapılır.Cumartesi günü ve gecesi hem erkekler hem de kadınların eğlence günüdür.Erkekler erkek evinde ve köy odasında oyunlu,çalgılı olarak sabaha kadar eğlenirler.Kadınlar hem erkek evinde hem de kız evinde toplanırlar.Gecenin geç saatlerinde erkek evinde toplanan kadınlar hep birlikte kız evine "nakıl’’ giderler Orada eğlence yeniden canlanır.Gece yarısına doğru kız evinde türkü ve manilerle geline kına yakılır ve kadınlar dağılır,gelinin yanında kız arkadaşları kalır sabaha kadar süren eğlenceler yaparlar.Şafak vakti kızlar gelinle beraber maniler söyleyerek köy çeşmesine gece ellerine yaktıkları kınayı yıkamaya giderler. "Ah sabah oldu,sabah oldu

Gelin alma :

Kına sabahı gelin alma töreni başlar.O gün kılarnet ‘’gırnata’’ akşama kadar çalar.Erkek tarafı süslenmiş arabalarla şenliklerle kız evine giderler.Eski düğünlerde atlarla gidilirdi Köylerde gelin alma esnasında geline tekrar takılar takılır.(Eskiden başlık parasının sonu kız babasına orada verilirdi.Günümüzde başlık parası yoktur).Gelini evden varsa oğlan kardeşi elini tutarak çıkarır ve "kardeş kuşağı" adında bir miktar parayı almadan kardeşinin elini bırakmaz.Oğlan kardeşi yoksa bir yakını bu işi yapar.Eskiden gelinin başında "duvak" denilen kırmızı bir örtü bulunurdu. Gelin oğlan evine getirilince kadınlar yeniden eğlenceye başlarlar.Akşam mevlit okunur,yemek yenir.Yatsı namazından sonra kaside ve ilahilerle birlikte damat gerdeğe götürülür.Kapı önünde şerbet içilerek dua yapılır.Damat büyüklerin elini öper gerdek odasına girerken arkadaşları sırtını yumruklar..

Duvak

Düğün gününden sonraki gün kadınlar duvak için toplanır. Duvağa gelenlere oğlan evi yemek verir. Burada kadınlar oyunlar oynarlar, eğlenirler. Gelin merasim yerinin ortasına getirilir. Başına iki tülbent bağlanır. Uygun bir kişi elindeki oklava ve kucağındaki oğlan çocuğu ile gelinin duvağını sağdan – sola ve soldan – sağa savurur. Buna “duvak serpme” denir. Duvak serpmesi yapılırken şu manzum sözler söylenir:

Al dereden alını getdüm

Pul dereden pulunu getdüm

(Mehmet Ağa)’nın kızını (Omar Ağa)’nın oğluna gelin getdüm

Kutlu olsun den komşular

Kutlu olsun diyenin imanı bütün olsun

Akşamın bulaşığını sabaha kurutma

Kaynananın yüzüne sırıtma

Ayağında çizme, sokakları gezme

Kaynananın gücünü üzme

Dediğini deme, koyduğunu yeme

Doğradığın yağ olsun

Doğurduğun oğlan olsun

Hayırlı, uğurlu olsun

Gelinim düğünün KUTLU OLSUN

Kutlu olsun den komşular

Kutlu olsun diyenin imanı bütün olsun

Bu manzum başka köylerde de söylenmektedir. Bizdekinden biraz farklılık göstermektedir. Muhtemelen aynı köke dayanmaktadırlar. Bu farklı söyleşiyi de kültürel zenginlik adına burada veriyorum:

Söğüt gibi dallı olsun,

Geven gibi köklü olsun,

Hayırlı olsun, kutlu olsun

Dört oğlunla dört kızın olsun Hayırlı olsun,kutlu olsun

Ayağında çizme, mahalleyi çok gezme

Kaynananın gücünü üzme

Hayırlı olsun, kutlu olsun

Elinde orak Her huyunu ananın evinde bırak

Hayırlı olsun, kutlu olsun

Akşam bulaşığını kurutma

Kaynananın karşısında sırıtma

Bu manzum sözler söylendikten sonra gelinin avuçlarına para ile yemiş konularak saçtırılır. Ayrıca karşısında oynayan kişi de saçar. Duvakla birlikte düğün son bulmuş olur.

Düğün Sonrası

Yeni çiftler damadın yakınlarına el öpmeye giderler. El öpmeye giderken gelinin çeyizinden içi dolu bohça hediye olarak götürülür. Gelin el öptükten sonra eline para verilir. Gelin babasının evine damat ile birlikte ziyarete aşağı yukarı bir hafta sonra gider buna da ‘’el öpme’’denir. Bir hafta sonra damat eşi ve büyükleriyle beraber kız tarafına "el öpmeye" gider.Damat ve sadıcı sobaya yakın bir yerde ayakta durdurulur.Kayınpederi damada altın hediyesi verir.Damat hediyeyi kabul ederse el öpülür.Etmezse hediye büyümeye başlar,bu ara soba aşırı şekilde yakılarak damadın terlemesi sağlanır.Sıcaktan bunalan damat hediyeyi kabül etmek zorunda kalır. El öpme yapıldıktan bir kaç gün sonra kız evi erkek evine gider ve yemek yenir sohbet edilir Buna "kız arkası" denir.

Ölüm

Dünya üzerinde yaşayan insan toplulukları incelendiğinde hayatın doğmak ve ölmek arasındaki süreç olduğu görülür. Dünya’ya gelirken olmakla var olmamak arasındaki keskin çizgi hayatın sonu, yani yaşamakla ölüm arasında da mevcuttur. Yaşamak bu dünya, ölüm ise öbür dünya için bir var oluştur. Her canlı, dolayısıyla her insan ölecektir. Öyleyse birçok inanç sistemine göre ölümle yeni bir hayat başlayacak, bu yeni hayatı sürdürecek için ise törenler yapılacak ve defin gerçekleştirilecektir. Ölüm gerçeği Kuran-ı Kerim’de El-Enbîya sûresinin 34 ve 35. ayetlerinde Türkçe açıklaması Biz, senden önce de hiçbir insana ebedilik vermedik. Şimdi sen vefat edersen, onlar ebedi mi kalacaklar? Herkes ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülükle ve iyilikle deneyeceğiz. Hepinizde sonunda bize döndürüleceksiniz. Yukarıdaki ayeti kerime ölüm gerçeğine noktayı koymaktadır. Zaten belirli aralıklarla sevdiklerimizden ölenlerin olması ölüm gerçeğinin kaçınılmaz olduğunu ve zihinlerde tutulması gereğini açıkça göstermektedir. Ölümün yüzü soğuk olsa da gerçekten kaçılmaz. İslam inancına göre imanın altı şartından birisi ahiret gününe inanmaktır. Bu inançtan hareketle hasta olan ve hastalığı artmış birisiyle helalleşmek gerekir. Öncelikle helalleşilir ve karşılıklı haklar helal edilir. Bu durum ani ölümler dışındaki uygulamadır. Fert bazında ölümün insanı ne zaman ve ne şekilde bulacağını Allah’tan başka kimse bilmez. Tıpkı sırat köprüsünün kıldan ince kılıçtan keskin tanımı gibi, nefesin çıkıp bir defa geri gelmemesinde ince bir çizgi vardır. İnsanın nefesi çıkıp bir daha geri gelmeyince, ruhsuz beden kalmış ve ölüm gerçekleşmiştir. Eğer ani ölüm söz konusu değilse, ölmek üzere olan kimseye kelime-i şahadet getirmesi için telkinde bulunulur. Bu kişinin başucunda akrabaları kur’an okumasını bilenler Yasin Sûresini okurlar. Kendisine su verirler, suyu içemiyorsa, ıslak pamukla dudaklarına sürülür. Ölen kişinin vücudu soğumadan elbiseleri, yüzükleri, varsa takma dişleri çıkarılır, ölü mümkün olduğunca serin bir yerde tutulur. Ağzı açık kalmasın diye çenesi çekilerek bir bezle bağlanır. Buna “çene bağlama” denir. Ayak baş parmakları da birbirine yanaştırılarak birbirine bağlanır. Böylece ayak ve bacakların bükülmesinin önüne geçilmiş olur. Ölüm yaz gününde vuku bulmuşsa ölenin cesedinin üzerine şişmemesi için metal parça bıçak konur. Ölüm haberi herkese duyurulur. Özellikle camiden sala verilir. Cenazenin bundan böyle yıkama işlemine geçilir. Erkek cenaze köy imamı, bayan cenaze ise, cenaze yuğuculuğunda deneyimli yaşlı kadınlar tarafından yıkanmaktadır. Cenaze yıkandıktan sonra kefenlenir. Patiskadan olan kefen baş ve ayak tarafından bezle bağlanır. Cenaze kefenlendikten sonra üzerine gül suyu ve çörek otu serpilerek tabuta konulur. Cenaze tabutla musalla taşına konulur. Musalla taşının yüksekliği ayakta duran insanların göbek hizasından daha yüksektir. Bu mevtanın yüksekte durmasını sağlar, aynı zamanda ölüye duyulan bir saygının sonucu olabilir. Cenaze namazı genelde öğle namazını takiben, bazı durumlarda da ikindi namazını takiben kılınır. Camiden çıkan cemaat musalla taşı önünde saflar oluştururlar. İmam en önde yerini alır. Müezzin tekbir getirerek “Allah için namaza, meyyit ya da meyyide için duaya er ya da hatun kişi niyetine uyun hazır olan imama” der. İmam cenaze namazı kıldırdıktan sonra üç defa “merhumu nasıl bilirdiniz” diye sorar. Cemaat de “iyi bilirdik” derler. Bunun üzerine imam cemaate “merhuma hakkınızı helal ediniz der. Cemaatte “helal olsun” der. Bundan sonra cenaze musalladan alınır ve köy kabristanına götürülür. Önceden kazılmış olan kabire yerleştirilmek üzere cenaze tabuttan çıkarılır ve ebedi istirahatgahına çocukları veya yakınları tarafından konulur. Tabutu taşımak ne ölçüde sevapsa, kabirin üzerine kürekle toprak atmak da o ölçüde sevaptır. Herkes kabir üzerine toprak atmak için yarışır. Ortada mezarın üzerine bir miktar su dökülür. Kabristana ölünün gömülmesi esnasında ehil kimseler tarafından sureler okunur, dualar edilir. Mezarlığa girerken olduğu gibi dönerken de mezarların üzerine basılmamasına riayet edilir. Topluluk mezarlıktan ayrılmaya başlayınca imam telkin verir. Buna “talguna durma” denir. Cenaze defnedildikten sonra yapılan işlemler vardır. Bunlardan birisi cenazeye gelenlere yemek verilmesidir. Buna “cenaze pilavı” denir. Hatta insanlar “ekmeği iyi oldu, pek iyiydi”. Döke saça yendi” diyerek duygularını dile getirirler. Çünkü yaşayanlar için hayat devam etmektedir. Ölen kişinin iyi elbiseleri fakirlere dağıtılır. Kötü elbiseleri yakılır. Ölen kişinin yakınlarına başsağlığına gidilir. Buna “eza”, yani “ezaya gitme” denir. Üzüntüleri dile getirme ve üzüntüleri paylaşma içinse “baş sağlığı” tabiri kullanılır. ezaya gidildiğinde Kur’an okumayı bilenler, Yasin Sûresi’ni okurlar. Ölen kişinin yakınlarının düzenli olarak ziyaret edilmesi gerekir. Özellikle yakın akrabalarının bu hususa çok dikkat etmeleri gerekir. İnsanlar üzüntülerini ve sevinçlerini tek başlarına yaşayamazlar. Öleni olanlar için onların acılarını paylaşmak en önemli dini ve milli görevlerdendir. Atalarımızın gelin giren ev olmayabilir, ama ölüm girmeyen ev olmaz sözünün unutulmaması gerekir. Bundan dolayı herkesin bir gün evinden ölü çıkacak ve o ev de yaşayanları acıya boğacaktır. Acıların paylaşılması ve ölü sahiplerinin belirli aralıklarla teselli edilmeleri lazımdır. Bu sebeple yakın akrabaların yalnız ezaya gitmeleri yetmez. Acılar büyük ölçüde unutuluncaya kadar ölen kişinin yakınlarının boş bırakılmamaları en önemli insani görevlerdendir. Manen ve madden onlara destek olmaya çalışılmalıdır. Belirli bir süre geçtikten sonra mevtanın hayatta iken ettiği yeminlerine, tutamadığı oruçlarına, kesemediği kurbanlarına kefaret olarak para çevrilir. Bu işleme “devir” denir. Pek ayrıntısını bilemediğim ve merak da etmediğim bu işlemin parası cenaze sahibinden çıkar. Cenaze sahibi hoca, salacı, yuğucu ve mezar kazıcı gibi bütün cenazeye hizmet verenlerin parasını öder. Düzenli olarak yapılması gereken işler de vardır. Bunlar kabir ziyaretleridir. Özellikle Ramazan ve Kurban Bayramlarının arifesinde, yani bayramdan bir gün önce ikindi namazından sonra topluca mezarlıklar ziyaret edilir. Sureler okunur, dualar edilir. Bu topluca yapılan bir ziyarettir. Böylece “ölülerin ruhlarının sevindirildiğine” ve “onların da bayramlarının kutlandığına” inanılır. Kabristan ziyareti bayram öncesi, bayramı kutlayacaklara manevi bir haz verir. Diğer zamanlarda da kabristan münferit ya da küçük gruplarla ziyaret edilir. Böylece ölenler hatırlanmış ve onların ruhlarına da en azından fatihalar okunmuş olur. Diğer zamanlarda da kabristanların ziyaret edilmesi gerekir. Bütün canlılar, dolayısıyla insanlar ölümlüdür. Ölüm gerçektir. Ölümden sonra ebedi bir hayat söz konusudur. İşte mezarlıkların ziyareti insanlara ölüm gerçeğini de hatırlatır. Bir gün insanlar mezarlarda yatanlar gibi öleceklerini daha da belirgin bir şekilde anlarlar. Mezarlık ziyaretleri insanların iyi duygularını harekete geçirir, kalblerini yumuşatır. Mezarlardan ve mezarlıklardan korkmamak gerekir. İnsanlar öldüklerinde bu ebedi istirahatgaha geleceklerini unutmamalıdırlar. Mezarlık ziyaretlerinin başka bir önemi de insanın doğup büyüdüğü yerleri unutmamasıdır. Çünkü büyüklerinin mezarı doğduğu yerdeki kabristanda olduğundan ölülerin ziyaret edilmesi dirilerin ziyaretine de zemin hazırlamaktadır. Böylece insan doğup büyüdüğü yerleri ziyaret etmekte ve toprağından kopmamaktadır. Bu anlayıştan hareketle ölenlerimizin doğup büyüdüğü yerlerin mezarlıklarına defnedilmeleri, en azından onların kabirlerinin ziyaretini gerektirmektedir. Böylece doğup büyüdüğü yerleri ziyareti de söz konusu olabilmektedir.

KÖY ODASI

Günlük konuların, köy sorunların konuşulduğu ve insanların bir arada bulunduğu, bunun yanında Mevlit ve Cenaze yemeklerinin verildiği yerdir.Ayrıca cami müştemilatı içerisinde bulunmaktadır. Eskiden ücreti köylüler tarafından verilen İmamlar (Hoca) tutulurdu.İmamın ücreti para, buğday, veya arpa karşılığı olurdu. Köyde bulunan her hane köy odasına sırayla bir günde üç öğün yemek getirir, buna Hoca (İmam) Nöbeti denir. Köye gelen misafirler İmamla beraber bu yemekten yerler. Köy odasında yatak,yorgan ve yastık bulunur.Yemek birkaç çeşit olur, genelde et mutlaka bulunur ( Genelde tavuk eti), Yemek çanaklara konur,kapakları kapatılır, tepsi içerisinde üzeri kapalı şekilde köy odasına getirilirdi, yer sofrasına konurdu.Yemek yiyenlerin aç kalmaları söz konusu olmazdı. Çünkü hane sahibine kaç misafir var ise haber verilir, ona göre hazırlık yapılırdı. 1974 yılında köye kadrolu İmam-Hatip geldiğinde bu adet kalkmıştır. Köy odasında İmam tarafından Kuran-ı Kerim, namaz sureleri, 32 farz ve diğer dini bilgiler okutulurdu.İlkokula giden bütün çocuklar yarıyıl tatilinde dini bilgileri kıraat ederlerdi. Camilere İmam-Hatiplik kadrosu verildikten sonra bu düzen biraz bozulmuş olup 28 şubattan sonrada ilk öğretim okulunu bitirenler yaz tadilinde ancak köy odalarına gidip dini bilgilerini öğrenebiliyorlar.

GELENEKSEL GİYSİLER

Kadınlar başlarına genellikle ön kısmı altınlarla süslü fes, üstüne de Türk nakışlarıyla işli baş örtüleri takarlardı. Ayağa desenli çoraplar ve hafif topuklu, üzeri işlemeli ayakkabılar giyilirdi. Kadın giysileri ; Başlık (tepelik), fermane (kollu cepken), üç etek, şalvar, iç göynek, çorap, ayakkabı, kemer ve kuşaktan ibaretti. Düğünlerde ise genellikle bindallı entari ve salta adı verilen gelin elbisesi giyilirdi. Gündelik olarak belden yukarısını örtme denilen ve genellikle damalı desenli bez ile kapanıp, belden aşağısına ekseriya belden büzgülü dar paçalı, boyu ayak bileğinden itibaren başlayan Şalvar (Don) giyerler. Carsıya çıkarken örtmeyle ağız kapanır. Ayaklarda ise yazın naylon lastik ayakkabı, pabuç Kışın ise Mest-lastik giyerler. Gençler için mestlerin altına çift kösele konarak gıcırdaması sağlanır. Erkeklerde başa kalpak takılırdı. Elbisenin göğsünde sağda, takılı işlemeler vardı. Pantolon siyah kalın kumaştan yarım külot şeklinde yapılırdı. Ayağa yörelerine göre çarık, siyah deri çizme yada topuksuz mokasen ayakkabılar giyilirdi.

FERFENE

Geçmişten günümüze gelen, uzun kış gecelerinde,köylerimizin büyük çoğunluğunda köy gençlerinin katılımıyla haftada bir defa, köy dışında bulunan köylüler ve çevreden gelen misafirlerin, ilçedeki amir ve memurların misafir olarak katılımıyla yılda bir gece gerçekleştirilen, sadece erkeklerin yaptığı bir eğlence programıdır. Ferfene "Değnekçi Başı" tarafından idare edilir.Değnekçi başı(sohbet ağası-sohbetçi başı) ferfene başladığı andan itibaren her şeyin sahibi ve amiridir.Ferfenede bulunanların tamamı onun emirlerine uymak zorundadır.İtiraz edenler,oyunlara katılmak istemeyenler değnekçi başı veya yardımcıları tarafından şiddetle cezalandırılır.İzinsiz hiçbir şey yapılamaz.Değnekçi başının belirlemediği oyunlar oynanmaz,yeni bir oyun sergilemek isteyen izin alarak sergileyebilir.Beğenilirse mükafatlandırılır,beğenilmezse cezalandırılır. Ferfenenin masrafları ferfeneye katılanlarca veya "Köy Delikanlı Parası"ndan karşılanır.Bu iş için köyde delikanlıların seçtiği tecrübeli ve bir "Delikanlı Başı" görev alır.Delikanlı başı ikramla ilgili tüm işleri yönetir.Genelde çorba (tarhana,yoğurtlu çorba,) et yemeği (hindi veya büyük baş hayvan eti) pilav ayran,hoşaf,yoğurt ve tatlı şeklinde hazırlanan yemekler cemaatle camide kılınan yatsı namazından sonra köy odasında veya camide yer sofraları kurularak yenir dua edilir.Delikanlı başı ferfene esnasında köy ağası(köy için en fazla maddi manevi katkıda bulunan,sayılan kişidir)ve muhtarla birlikte misafirlerin yanında "baş köşe"de oturur,bazen hakemlik yapar.Yine bilhassa beceri yarışmalarında, değnekçi başının seçtiği birkaç kişi (bunların içinde misafirler de bulunabilir.)hakemlik görevini üstlenir. Ferfene eğlencesi köy muhtarı,köy delikanlı başı veya köy ağasının açılış konuşmasıyla başlar,değnekçi başının idaresiyle devam eder ve yine değnekçi başının ilanıyla biter. Burada uygulanan en güzel adetlerden birisi ferfenenin başında ve sonunda toplu olarak herkesin birbiriyle kucaklaşması,büyüklerin ellerinin öpülmesi,hakların helal edilmesidir.Bu adet köy içinde meydana gelen tüm kırgınlıkların ferfene odasında unutulmasına sebep olduğundan birlik ve beraberlik, kardeşlik duyguları tazelenmektedir. Ferfene oyunu halen kılıçlar köyünde yılda 1 defa oynanmaktadır.

Etiketler: dörtdivan kültürü ferfene kız isteme düğün ölüm

Başkan

 

 

HAMZA EFE

BELEDİYE BAŞKANI

Site İçi Arama
İstatistikler
Toplam: 914117
Aktif: 8
Bugün: 521
Dün: 1027
Bağlantılar

İçerik Rss - Haberler Rss

Tasarım ve Programlama: Omnportal